SEVGİ BU İŞTE...
Koşulsuz sevgiyi yüreklerimizde daima hissedebilmek dileğiyle...

Hayat Sevgidir...


Hayata dair...
ne varsa
ne bulabildiysek,
ne görebildiysek,
ne gösterirseniz
ve neyi görebilirseniz....
Burada birlikte paylaşalım....
...
Hayata dair söylenmemiş söz kalmış mıdır acaba ?
Söylenecek söz kalmadıysa da, farketmemiz gereken çok şey var...
Bu blog zinciri ile "farkedilmesi gereken her şey için" bir sayfa oluşturma çabasındayız...
*
Yeni Bir Yaşam sayfamızda kişilerde farkındalıklar oluşturmaya çabalıyoruz... 
*
Reiki sayfamızda, hayata daha farklı bakabilmenin tekniklerinden birini aktarmaya çalışıyoruz. Reiki tabi ki okumayla öğrenilecek bir konu değil. Ancak bu tekniği öğrenmek isteyen dostlarımıza öğrenmelerine yardımcı olabilecek ya da karar vermelerini sağlayacak bilgileri aktarıyoruz. Bununla birlikte değerli taşlar, kitap ve DVD/VCD tavsiyelerimiz var.
*
Kelebek Etkisi sayfamızda herkesi kelebek olmaya çağırıyoruz... Siz de kelebek olmak ister misiniz?
*

Amacımız; paylaşmak...
Hayata dair ne varsa, ne görmüşsek, ne öğrenmişsek tüm bilgilerimizi, görüşlerimizi paylaşmak çabasında olacağız...
Sevgiyle...

Hitit' lerden


TANRIM BENİ YAVAŞLAT

Tanrım beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir.
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele.
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek yada kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.

Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi Tanrım,

Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,

Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,

İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver...


Bu yazı milattan 2000 yıl önce HİTİTLERE ait kalıntılar içerisinde bulunan bir duvar yazısına aittir.


Bu duayı bizimle paylaşan Ümidiye hanım' a teşekkürler...

Ataol Behramoğlu' ndan


YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR...

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
*
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
*
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
*
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
*
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
*
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
*
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
*
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...

Mevlana' dan

Mevlana' dan...
Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol...
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol...
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol...
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol...
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol...
Hoşgörülülükte deniz gibi ol...
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...
***
Kula bela gelmez Hakk yazmadıkça
Hakk bela yazmaz kul azmadıkça
Hakk kuluna belayı kul ile verir
Anlamayan bunu kul etti sanır.

Dr. Wayne W. Dyer' den...


TÜM HATALI ALANLARINI YOK ETMİŞ BİR BİREYİN
PORTRESİ
1- Bu insanlar, yasamın her yönünü severler, şikayet etmekle ya da olayların daha değişik olmasını istemekle vakit kaybetmezler.
2- Bağımsızlıklarına çok düşkündürler. Aileye güçlü bir sevgi ve bağlılık duymalarına rağmen, ilişkilerinde bağımsız olmaya özen gösterirler.
3- Sevgi anlayışları, sevdiklerine hiçbir değeri zorla kabul ettirmemeyi gerektirir.
4- Onay aramak gereksinimleri yoktur. Övgü ve ödül talep etmezler.
5- Çok acık ve dürüst konuşurlar, çünkü vermek istedikleri mesajları, başkalarını memnun etmek için dikkatli sözcükler arkasına gizlemezler.
6- Gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi iyi bilirler.
7- Kendilerini şikayet etmeden kabullenirler. Fiziksel benliklerini, sahteliklerle gizlemezler.
8- Doğal yaşamı takdir ederler. Başkalarına eğlenceli gelmeyen şeylerden zevk alma yetenekleri vardır. Gün batımını izlemek, ya da kırlarda küçük bir gezinti yapabilmek, doğum yapan bir kediyi izlemek onlar için mükemmel bir şeydir ve şükran duyarlar.
9- Başka insanları çok iyi anlarlar ve asla şaşırıp sok olmazlar.
10- Gereksiz kavgalarda asla taraf olmazlar.
11- Hastalık hastası değildirler.
12- Dürüsttürler, asla yalan söylemezler, olayları çarpıtmazlar.
13- İnsanlar hakkında konuşmaz, insanlarla konuşurlar.
14- Titizlik ya da düzenlilik gibi dertleri yoktur, verimli yaşamaya bakarlar. Organizasyon nevrozundan bağımsız oldukları için yaratıcıdırlar.
15- Bu insanların müthiş bir enerjileri vardır. Enerjileri doğa üstu değildir, yalnızca yaşamı ve yasamdaki aktiviteleri sevmelerinin bir sonucudur.
16- Şiddetli bir merak duygusuna sahiptirler. Hep araştırır, yaşamlarının her anini kavramak isterler. Her insan, her varlık ve her olay, daha çok öğrenmek için bir fırsattır.
17- Basarisiz olmaktan korkmazlar, hatta onu sevinçle kabul ederler. Bu insanlar, kendilerine zarar verecek duyguları yok etme ve kendilerine verdikleri değeri artıracak olanları doya doya yasama yeteneğine sahiptirler.
18- Bu mutlu insanlar, asla kendilerini savunma gereksinimi duymazlar. Basitçe ´her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız. Anlaşmak zorunda değiliz´ derler. Bir tartışmayı, kazanma ve karsısındakini konumunun yanlışlığına ikna etme gereksinimi duymadan, burada keserler.
19- Değerleri dar değildir. Kendilerini tüm insan ırkinin bir parçası olarak görürler. Daha çok düşman öldürmekten sevinç duymazlar.
20- Kahramanları ya da putlaştırdıkları insanları yoktur. Herkesi insan olarak görür ve hic kimseyi kendilerinden önemli konuma getirmezler.
21- Başkalarının yeteneksizliği nedeni ile kazanmak yerine, zaferi kendi çabaları ile elde etmeyi yeğlerler.
22- Komşularının ne yaptığını fark etmezler, çünkü varolmakla meşguldürler.
23- En önemlisi bu insanlar ´KENDİLERİNİ SEVERLER´. Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler. Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yasamaya devam ederler.
24- Hatalı alanlardan bağımsız insanlar, mutluluğu kovalamazlar, sadece yasarlar ve mutluluk onları bulur. Gerçekten nadir bulunan insanlardır, onlar için her gün mükemmeldir...
Hatalı Alanlarımız - Dr. Wayne W. Dyer

Yunus Emre' den...


Bana Seni Gerek Seni

Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni;
Ben yanarım dünü, günü,
Bana seni gerek seni...

Aşkın, âşıklar öldürür.
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni...

Sofilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leylâ gerek
Bana seni, gerek seni...

Yunus durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni...

Bir Çinli bilgeden...


Bir yıl sonrayı düşünüyorsan; tohum ek
Ağaç dik; on yıl sonrasıysa tasarladığın
*
Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini
Halkı eğit o zaman...
*
Bir kez tohum ekersen bir kez ürün alırsın,
Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın,
Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen halkını
Birisine bir balık verirsen, doyar "bir defalık"
Balık tutmasını öğret doysun ömrü boyunca...

"Bin yıl öteden bir çinliden"

Kızılderili bilgelerden...


Resim: portais.org

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz. (Ute Kabilesi)

Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaşayanlara ilave eder. (Hopi Kabilesi)

Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım. (Apache Kabilesi)

Şeytan hakkında konuşmayın. Gençlerin kalbinde merak uyandırır. (Siyu Kabilesi)

Bir kere "Al şunu" demek, iki kere "Ben vereceğim" demekten iyidir. (Kabilesi bilinmiyor)

Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli. (Siyu Kabilesi)

Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce, daima kendi makoseninin içine bak. (Sauk Kabilesi)

Bir düşman çok, yüz dost azdır. (Hopi Kabilesi)

Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü! (Cheyenne Kabilesi)

Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kainatın dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. (Mohawk Kabilesi)

Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcıdan ödünç aldınız. (Mohawk Kabilesi)

Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti degil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal. (Lumbee Kabilesi)

Allahın kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez; çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır. (Mohawk Kabilesi)

Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı , biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık. (Şef Seatle)

Can Yücel' den



Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Karacaoğlan'dan...


Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var

Ömer Hayyam' dan...


Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede , manastırda eremezsin
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin cehennemin üstündesin


Bir sır daha var , çözdüklerimden başka
Bir ışık daha var , bu ışıklardan başka
Hiç bir yaptığınla yetinme , geç öteye !
Bir şey daha var , bütün yaptıklarından başka

Halil Cibran'dan...

AŞKA DAİR...
Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin,
Yolları zorlu ve dik olsa da.
Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun,
Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da.
Ve aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın,
Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgârı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.

Çünkü aşk hem taç olur başınıza hem çarmıha gere sizi. Hem besler büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize tırmanıp okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı,
İnip sonra aşağı, sarsar toprağa tutunmuş köklerinizi.

Mısır demetleri gibi derer aşk sizi.
Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır.
Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir.
Apak edinceye kadar öğütür sizi.
Yumuşayana kadar yoğurur;
Ve sonra sizi atar kutsal ateşine, Tanrı’nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.

Aşk bütün bunları, yüreğinizin sırlarına ermeniz ve bu bilgiyle Hayat’ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.

Fakat eğer korkularınız içinde, sadece aşkın huzurunu ve hazzını aramaksa muradınız,
O zaman çıplaklığınızı örtüp aşkın döven yerinden çıkın daha iyi,
Girin güleceğiniz ama doyasıya gülemeyeceğiniz, ağlayacağınız ama bütün gözyaşlarınızı dökemeyeceğiniz o mevsimsiz dünyaya.

Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz.
Ne sahip olur aşk ne de kendine sahip olunsun ister.
Çünkü aşka aşk yeter.

Sevdiğiniz zaman “Tanrı yüreğimde” değil, “Ben Tanrı’nın yüreğindeyim” demelisiniz.
Ve aşka rota çizebileceğinizi sanmayın. Çünkü sizi layık bulursa eğer rotanızı aşk çizer.

Aşkın kendini tamama erdirmekten başka bir tutkusu yoktur.
Fakat âşıksanız ve tutkularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun tutkularınız:
Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen.
Tanımak aşırı muhabbetin sızısını.
Yaralanmak kendi aşk idrakinizle;
Ve kan ağlamak isteyerek ve sevinçle.
Şafak vakti kanatlanmış bir yürekle uyanmak ve minnet duymak aşkla dolu yeni bir güne,
Öğleyin dinlenmek ve aşkın coşkusunu düşünmek derin derin,
Akşamleyin eve şükranla dönmek;
Ve sonra da uyumak yüreğinizde sevgiliye bir dua ve dudaklarınızda bir şükran şarkısıyla.
Halil Cibran hakkında daha fazla bilgi istiyorsanız tıklayın.

Büyük Reis Seattle' den...

Resim: Davidjonns.blogspot

Bu konuşma 1854'de Kızılderili Büyük Reis Seattle tarafından halkının topraklarını satmasının istenmesi üzerine bir cevap olarak yazılmıştır.

Bu belge Washington'da saklanmış ve American Expo 74'de sunulmuştur.

Biz de bu belgeyi siz duyarlı insanlar için bulduk ve bilgilerinize sunduk...
Büyük Reis Seattle’ yi
anla(t)manız dileğiyle...
Beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat hışırtılarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki de benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. Takırtı sadece. Kulaklara bir tahrik gibi. Bu hayatın anlamı nedir? Ben bir Kızılderiliyim ve anlamam.
Kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgarın yumuşak sesini ve yağmurun temizliği ya da çamın koku verdiği rüzgarın kokusunu yeğler.
Washington’daki Büyük Şef,topraklarımızı almak istediği konusunda sözünü göndermiş.
Büyük Şef aynı zamanda dostluk ve iyi niyet sözlerini göndermiş. Bu çok nazik bir hareket,çünkü karşılık olarak bizim dostluğumuza çok az ihtiyacı var.Ama biz teklifini düşüneceğiz. Çünkü biliyoruz ki,eğer satmazsak beyaz adam silahlarla gelip toprağımızı alabilir.
Gökyüzü,toprağın ısısını nasıl alıp satabilirsiniz? Bu fikir bize garip gelir.Eğer biz havanın tazeliğine ve suların pırıltılarına sahip değilsek,onları nasıl satın alabilirsiniz?
Bu dünyanın her parçası benim insanlarım için kutsaldır. Her parlayan çam iğnesi, bütün kumlu sahiller, karanlık ormanlardaki sis, her açık alan, vızıldayan böcek halkımın deneyim ve anılarında kutsaldır. Ağaçların gövdelerinden akan sular Kızılderililerin anılarını taşır.
Kız kardeşlerimiz
Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz, bu güzel dünyayı asla unutmazlar.Çünkü o Kızılderililerin anasıdır. Biz dünyanın ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve anlam hepsi aynı aileye aittir.
Öyleyse Washington’daki Büyük Şef bizden toprağımızı almak isteyince bizden çok şey istiyor.
Büyük Şef bizim rahatça yaşayabileceğimiz bir yer ayıracağını söylüyor. O bizim babamız ve biz onun çocukları olacağız.
Öyleyse toprağımızı alma teklifinizi düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır.
Dereler ve nehirlerden akan parıldayan sular,sadece su değil ama atalarımızın karılarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız; ve çocuklarınıza onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz ve göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından olaylar ve anılar anlatır. Suyun şırıltısı babamın babasının sesidir.
Nehirler erkek kardeşimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de. Bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz kibarlığı göstermelisiniz.
Kızılderili,her zaman,ilerleyen beyaz adam önünde geri çekilmiştir. Dağlardaki sisin sabah güneşi önünde kaçışı gibi. Ama babalarımızın külleri kutsaldır. Mezarları kutsal topraklardır ve bu tepeler, ağaçlar, dünyanın bir parçası bize sunulmuştur. Beyaz adamın bizim yollarımızı anlamadığını biliyoruz.Toprağın bir parçası diğeriyle aynı onun için çünkü, gece gelip topraktan ihtiyacı olanı alıp giden bir yabancıdır.
Dünya onun kardeşi değil ama düşmanıdır ve onu fetih edince ilerlemeye devam eder.Babalarının mezarlarını geride bırakır ve aldırmaz. Çocuklarından dünyayı kaçırır. Aldırmaz. Babalarının mezarları ve çocuklarının hakları unutulmuştur. Annesi dünyaya ve kardeşi göğe satın alınıp yağma edilen, koyunlar ya da parlak boncuklar gibi satılan mallar gibi davrandı.
İştahı dünyayı yiyip bitirecek ve geride sadece bir çöl bırakacak.
Bilmiyorum. Bizim yollarımız sizinkilerden farklı .Sizin şehirlerinizin görünümü Kızılderililerin gözlerine acı verir. Ama bu belki de Kızılderililerin vahşi olduğundan ve anlamadığındandır.
Beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat hışırtılarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki de benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. Takırtı sadece. Kulaklara bir tahrik gibi. Hayatın anlamı nedir? Bir kızılderiliyim ve anlamam. Kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgarın yumuşak sesini ve yağmurun temizliği ya da çamın koku verdiği rüzgarın kokusunu yeğler.

Değerli Hava
Hava kızılderili için değerlidir. Çünkü her şey aynı nefesi paylaşır. Hayvanlar,ağaç,adam hepsi aynı nefesi paylaşır. Nefes aldığı hava beyaz adamın dikkatini çekmiyor gibi. Pek çok günden sonra ölen adam gibi kötü kokuyla uyumuş. Ama eğer size topraklarımızı satarsak, havanın bizim için değerli olduğunu hatırlamalısın, çünkü hava sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır.
Büyükbabamıza ilk nefes veren rüzgar, onun soluğunu da kabul edendir ve rüzgar çocuklarımıza yaşam ruhunu da vermelidir ve eğer size toprağımızı satarsak, onu beyaz adamın bile girip çayırın çiçeklerinin tat verdiği rüzgarı tadabilecekleri bir yer olarak ayrı ve kutsal tutmalısınız.
Ve toprağımızı alma teklifinizi düşüneceğiz.
Eğer kabul etmeye karar verirsek bir şart koyacağız. Beyaz adam bu toprağın hayvanlarına kardeşleri gibi davranacak.
Ben vahşiyim ve başka yoldan anlamam.
Çayırlarda binlerce çürüyen bufalo gördüm, beyaz adamın geçen trenden vurup bıraktığı.Ben vahşiyim ve dumanlı demir atın bizim sadece canlı kalmak için öldürdüğümüz bufalolardan nasıl daha önemli olabildiğini anlamıyorum.Hayvanlar olmadan insan nedir? Eğer bütün hayvanlar bitse,insan ruhun büyük yalnızlığından ölürdü. Çünkü hayvanlara ne olursa insana da aynı olur kısa süre içinde. Her şey birbirine bağlıdır.Ayakları altındaki toprağın büyükbabalarımızın külleri olduğunu çocuklarınıza öğretmelisiniz. Böylece toprağa saygı duyarlar, çocuklarınıza toprağın akrabalarımızın yaşamlarıyla dolu olduğunu söyleyin.
Çocuklarınıza, bizim çocuklarımıza öğrettiğimizi öğretin.

Dünya annenizdir.
Dünyaya ne olursa dünyanın oğullarına da aynısı olur.
Bunu biliyoruz biz. Dünya insana ait değildir. İnsan dünyanındır.
Bunu biliyoruz biz. Bütün her şey bir aileyi bağlayan kan gibi birbirlerine bağlıdır.Dünyaya ne olursa dünyanın oğullarına da o olur.Hayat ağını insan örmedi,o sadece bir iğ onun içinde.Ağa ne yaparsa kendine yapar.


Dalgalar gibi
Ama halkım için ayrılan bölgeye gitme teklifinizi düşüneceğiz.
Ayın ve barışın içinde yaşayacağız. Geri kalan günlerimizi nerede geçireceğimiz çok az önemli. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler, savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmeyle harcıyorlar. Kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çok değiller.
Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları kalmayacak, bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama niçin halkımın geçip gitmesi için yas tutayım? Kavları insan yapar. O kadar. İnsanlar gelir ve gider. Denizin dalgaları gibi.
Tanrısı kendisiyle arkadaş gibi konuşan ve yürüyen beyaz adamı bile bu ortak kaderden ayrı tutulamaz.
Hepimiz kardeş de olabiliriz. Göreceğiz. Bildiğim bir şey var ki, beyaz adam belki bir gün keşfeder.Tanrımız aynı tanrı. Şimdi sizin bizim topraklarımıza sahip olmak istediğiniz gibi ona da sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama olamazsınız. O insanın tanrısı. Ve şefkati kızılderili içinde beyaz adam için de aynı. Bu dünya onun için değerli ve dünyaya zarar vermek onun yaratıcısını küçümsemektir. Beyazlar da geçip gidecek. Belki bütün diğer kavramlardan önce.Yatağına pislik yığmaya devam et,bir gece kendi pisliğinde boğulacaksın.
Ama yok oluşunda, seni bu topraklara getiren ve özel bir nedenle sana bu toprak ve Kızılderili üzerine hakimiyet veren Tanrının gücüyle yakılmış olarak parlayacaksın. Bu son bize bir sır, çünkü biz bufalolar katledildiğinde, vahşi atlar ehlileştirildiğinde, ormanın gizli köşeleri pek çok insanın kokusuyla dolduğunda ve diri tepelerin görünümü konuşan tellerle lekelendiğinde anlamıyoruz. Çalılık nerede? Gitmiş! Ve hızlı tay ve ona elveda demek nedir? Yaşamın sonu ve yaşamaya çalışmanın başlangıcı.
Öyleyse topraklarımızı alma teklifinizi düşüneceğiz.
Kabul edersek, bu vaat ettiğiniz ayrılan bölge için olacak.Orada belki kısa günlerimizi dilediğimizce yaşayabiliriz. Bu dünyadan en son Kızılderili de yok olduğunda ve anası sadece çayırlar üzerinde hareket eden bir bulutken, bu kıyılar ve ormanlar hala halkımın ruhunu muhafaza edecekler.Çünkü onlar bu dünyayı, yeni doğanın annesinin yürek atışını sevdiği gibi severler. Öyleyse eğer topraklarımızı satarsak, onu bizim sevdiğimiz gibi sev. Onunla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgilen. Diyarın anısını, onu aldığında olduğu gibi sakla.
Ve bütün gücünle; bütün aklınla, bütün kalbinle onu çocukların için koru ve sev. Tanrının hepimizi sevdiği gibi.
Bildiğimiz bir şey var. Tanrımız aynı tanrı. Bu dünya onun için değerli.Beyaz adam bile bu ortak kaderden ayrı tutulamaz. Bütün bunlardan sonra kardeş de olabiliriz.
Göreceğiz !